Ey cemaat! Siz, ana karnında ve sonra O’nun nimetiyle beslendiniz. Dünyaya geldikten sonra size kuvvet verdi. Size tâatini nasip etti. Sizi Müslüman eyledi. Peygamber ﷺ Efendimiz’e uymayı nasip etti. Peygamber’e uyan ve bu hâline sevinen, Allah’a şükretmiş olur.
Elinizdeki iyilikleri Allah’tan bilirseniz, halka karşı aşırı sevgiyi kalbinizde bulamazsınız. İrfan sahibi, O’nu sever, O’na bakar. Kalp gözlerini O’na yöneltir. İyiliği ve kötülüğü O’ndan bilir. Öyle bir hâle gelir ki, cümle halk gözünden silinir. Kimseden iyilik görmez. Kötülük beklemez. Halktan bir iyilik gelse, Mevlâ tarafından gönderildiğini anlar. Onlardan yine bir hata gelse, onun da yine Mevlâ kuvvetiyle olduğunu bilir. O sevgili kulun bakışı, halktan Hâlık’a döner. Bu hâller arasında, İslâm dininin hükümlerini yapmaktan geri durmaz.
İrfan sahibinin kalbi, hâl değiştirir. Her zaman değişir. Hiçbir hâli diğerine uymaz. Dünyasını, fazla şeylerini bırakmaya alışıncaya kadar hâl değiştirmesi devam eder. Hakk’a tam bir rağbet sahibi oluncaya kadar muayyen bir hâl gösteremez. Dünyalık şeyleri aldığı zaman, Hakk’a karşı huzuru bozulmazsa hâlinde yerleşir ve aklı tam olur. Halkla müşterek olan aklını o zaman kullanır. Daha fazlasını da Mevlâ’sı verir.
Nefsini manen ölü gör. Kendini ve halkı var bilme. Göreceksin ki, Hak’la arandaki bütün karanlık perdeler kalkmış.
“Ölmek nasıl olur?” diyene şöyle derim: Nefse uymayı yık, kötü işleri yok et. Hakk’ın emirleri varken halkın buyruğuna koşma. Sebepler sana yüklenmesin. Mevlâ’dan gayri her şeyden ümitsiz ol. Kullar Hakk’ın ortağı olmasın. Hak’tan başkasından bir şey umma, bekleme, arama. Her işin Allah rızası için olsun. O’nun rızası önünde başka nimetleri bekleme. O’nun yaptığı işlere razı ol. Hükmü önünde sessiz ol. Bunları yaparsan ölmüş sayılırsın. Bilirsen, asıl dirilik budur.
Zafer topu atılır / Yer yerinden sarsılır Gelen geçen insanlar / Zikrullaha katılır Sağı solu ne güzel / İnat etme sen de gel Manevî orduya gir / Bir mürşide sen ver el Kıymet bilip de anla / Halka ol heyecanla Başını önüne eğ / Dinle sözümü izanla Yarın kıyamet günü / Unutturacak dünü Hakkı zikredenlerin / Olur daim düğünü Bayram bize kıyamet / Bunu bilir her ümmet Çekme huzur-u hakta / Ne nedamet ne zillet Cennet ehli cennette / Cehennemlik firkatte Eşit yaratılmışız / Üstünüz hilkatte Tûr Dağından bakarım / Allah, der de ağlarım Nurdan bir merdivenle / Göğe doğru çıkarım Zannetme ki ben hiçim / Alev alevdir içim Volkan olur gürlerim / Hak elinde kılıcım Ata biner atlarım / Toz dumana katarım Yaşımız geldi geçer / Ak aktır şakaklarım Bu yaşlı halimizi / Kim anlar dilimizi Örttük günah defteri / Çekeriz çilemizi Tevhit macunu çaldık / Katreyken umman olduk Yüzdük bu okyanusta / Aşk ve heyecan dold...
EVRÂD-I SULTAN ABDULKADİR GEYLÂNİ Bismillahirrahmanirrahim "Rabbi innî mağlûbun fentasir vecbur galbiyel münkesir vecma' şemlel müddesir. İnneke enterrahmânül mugtedir. İkfinî yâ Kâfî fe enel abdülmüftekar. Ve kefa billahi nasîren. İnneşşirke le zulmün azîm. Vemallâhu yurîdü zülmen lil ibâd. Fekutia dâbirül gavmillezîne zalemû velhamdulillahi Rabbilâlemîn" Anlamı: " Rabbim ben mağlup olmuşum, bana yardım et. Kırılmış kalbimi düzelt. Harap, perişan halimin dağınıklığını topla. Muhakkak ki sen bunları yapmaya güç yetiren Rahmansın. Ey ihtiyaçları gören, benim sıkıntımı gider. Ben fakir bir kulum. Yardımcı olarak da Allah yeter. Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür. Allah kulları için zulmü isteyici değildir. Böylece zulmeden milletin ardı kesilir. Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. " Amin Muridan.com
- 1 - "Üç haslet var ki bunlar kimde bulunursa imanın tadını duyar: Allah ve Resûlü'nü her şeyden ve herkesten çok sevmek. Sevdiğini ancak Allah rızası için sevmek. Allah, inançsızlıktan kurtarıp İslâm'ı nasip ettikten sonra tekrar küfre düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak." - 2 - "Sizin en hayırlılarınız, Kur'ân-ı Kerim'i öğrenen ve öğretenlerdir." - 3 - "Kim bir musibete uğrarsa, benim yokluğum sebebiyle maruz kaldığı musibeti hatırlasın. Çünkü bu, en büyük musibettir!" - 4 - "Kimin arzusu ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginliğinden koyar ve işlerini derli toplu kılar. Artık dünya ona hakîr gelmeye başlar. Kimin hedefi de dünya olursa, Allah iki gözünün arasına (dünyanın) fakirliğini koyar, işlerini de darmadağınık eder. Netice olarak, dünyadan da eline kendisine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez." - 5 - "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ı...
Bâzü'l Eşheb, Şeyh Abdülkādir-i Geylânî 'nin (k.s.) yaygın olarak bilinen lakaplarından biridir. "Bâz" yani şahin (ya da doğan), efendisinin emrini her zaman sorgusuz sualsiz yerine getirdiği ve doğrudan eline döndüğü için bu kuş, Hakk'ın ﷻ sâdık kulunu sembolize eder hale gelmiştir. Hazret-i Şeyh (k.s.) bir keresinde şöyle demiştir: "Diğer bütün kuşlar konuşur (öter) ama doğalarına aykırı hareket etmezler. Oysa şahin hareket eder ve bunu konuşmadan yapar. Bu hali ile şahin, Padişahın eldiveninde bir tünek yeri hak etmiştir. " Metin için iktibas: www.shaikhabdalqadir.org Görsel: "Yâ Bâzü'l Eşheb" yazan zoomorfik Arapça kaligrafi, Asitane-i İsmâil Rumi, İstanbul'da. https://youtu.be/yu5zWG_z-CA
Hasan-ı Basrî (rh.a) şöyle der: “Dünyaya ihanet ettiniz, Allah’a yemin olsun, o dünya ihanetten sonra iyi olur.” Ey evlat! Kur’ân’la amel etmek, seni Kur’ân’ın bulunduğu makama erdirir. Sünnet’le iş yapmak ise, Peygamberimiz’in ﷺ makamına çıkarır. Peygamberimiz’in ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir, tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber ﷺ Efendimiz’in ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur. Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hüzünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur. Zavallı! Kaderle çekişme! Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner, razı oluncaya kadar başından kalk...
İslâm dini günden güne dünya üzerine yayılıyordu. Bunda şüphesiz ki bu dini Allah tarafından getiren Hz. Peygamberin yaşayış tarzının da büyük bir payı vardı. Bir takım din düşmanlarının iddia ettikleri gibi İslâm dini kılıç kuvvetiyle yayılmamış, bilakis müntesiplerinin emirleri aynen tatbik edişleri ve güzel ahlakları sayesinde yayılmıştır. Hz. Peygamber de: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” 1 buyurmaktadır. Peygamberin ahlakını soran sahabelere Hz. Aişe validemiz: “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’ân-ı Kerim’in ta kendisidir” 2 demişlerdir. Onu, Kur’ân zaten övmüş ve Onun için şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki sen, en büyük ahlak üzeresin” 3 Peygamberimiz de: “Beni Rabbim terbiye etti ve beni ne güzel yetiştirdi!’ 4 Ve yine ayette; “Sizin için Allah’ın Rasûlünde uyulması gereken güzel örnekler vardır” 5 diye O’nun ahlakı övülmektedir. İslâm dininde beşeriyetin muhtaç olduğu saygı ve sevgi vardır. Müminlerin müminle...
Batmayan Güneş Kıyamete kadar gelen bütün veliler, sevgili Peygamberimizin (ﷺ) bir mucizesidir. [ 1. ] Şüphesiz, Hz. Abdülkādir-i Geylânî de O’nun en büyük mucizelerinden biridir. Çoğu Müslüman, sıra dışı yaşamından etkilendiği ve daha ziyade menkıbevi yönüyle tanıdığı Hz. Abdülkādir-i Geylânî’nin ilmî veçhiyle henüz tanışmamıştır. O, Doğu’da Sultan-ı Evliya, Batı’da ise The King of Saints [ 2. ] olarak bilinir. Ancak, yalnızca o kadar değil. Konfüçyüs, Eflatun, Aristoteles, Hegel ve Derrida gibi dünyayı şekillendirici paradigmaların mimarı olan pek çok filozof, zamanında yaşasalardı yüksek metafizik (hikmet) derslerini O’nun huzurunda alırlardı. Eğer istedikleri gerçek metafizik ise! İlimler tabaka tabakadır ve “ Arşa varıncaya dek her âlimin üstünde başka bir âlim vardır. ” Mânevî ilimlerin nihayetine kavuşmak isteyen her öğrencinin yolu Hz. Abdülkādir-i Geylânî’nin mübarek otağından geçer. O’nun ilmî yönü ezbere dayalı bir bellek değil, bilakis yaşam ve deneyimlerle ulaşılan yü...
'Bizler, zamanın en iyisiyiz' diye övünürsünüz...
YanıtlaSilEvvelkilerin güneşi battı ve gitti,
Bizim güneşimiz batmayacak ebedî; Gökyüzünün en yüce yerinde.
| Abdülkādir-i Geylânî
Sevdânın ilk durağındaki tatlılık var ya, benim hazzım ondan daha tatlı ve daha lezzetlidir.
YanıtlaSilYa da visalde çok özel bir hal vardır ya, benim halim ondan daha aziz ve yakındır.
Bana günler bağışlandı, saflığın başlangıcı günler; helal ve içmesi tatlı su kaynakları.
Her türlü cömertliğe muhatap oldum, hiç kimseye olmadığı kadar.
Ben, arkadaşına korku olmayanlardanım; zaman şüpheli, insan kaçtığı yeri bilmiyor.
Kavmin her türlü yüce rütbeden nasibi var ve her ordunun dayandığı bir kuvvet olur.
Ben şakıyan bülbülüm, ağaçları doldururum şarkılarla; yükseklerde ise Baz-ı Eşheb'im.
Muhabbet ordusunu iradem altına aldım, itaatle.
Okumu nereye atsam isabet eder; ne bir amel, ne de bir ümidim var.
Bir vaat bekliyor ya da gözlüyor değilim.
Rızâ meydanlarında bol bol nasipleniyorum; ta ki, hiç kimseye bağışlanmayan bana verildi.
Zaman, işlenmiş elbise gibi değişti... "Bizler, zamanın en iyisiyiz" diye övünürsünüz;
"Evvelkilerin güneşi battı ve gitti; Bizim güneşimiz batmayacak ebedi, gökyüzünün en yüce yerinde."
*Abdülkādir-i Geylânî (k.s.)
Ey cemaat! Siz, ana karnında ve sonra O’nun nimetiyle beslendiniz. Dünyaya geldikten sonra size kuvvet verdi. Size tâatini nasip etti. Sizi Müslüman eyledi. Peygamber ﷺ Efendimiz’e uymayı nasip etti. Peygamber’e uyan ve bu hâline sevinen, Allah’a şükretmiş olur.
YanıtlaSilElinizdeki iyilikleri Allah’tan bilirseniz, halka karşı aşırı sevgiyi kalbinizde bulamazsınız. İrfan sahibi, O’nu sever, O’na bakar. Kalp gözlerini O’na yöneltir. İyiliği ve kötülüğü O’ndan bilir. Öyle bir hâle gelir ki, cümle halk gözünden silinir. Kimseden iyilik görmez. Kötülük beklemez. Halktan bir iyilik gelse, Mevlâ tarafından gönderildiğini anlar. Onlardan yine bir hata gelse, onun da yine Mevlâ kuvvetiyle olduğunu bilir. O sevgili kulun bakışı, halktan Hâlık’a döner. Bu hâller arasında, İslâm dininin hükümlerini yapmaktan geri durmaz.
İrfan sahibinin kalbi, hâl değiştirir. Her zaman değişir. Hiçbir hâli diğerine uymaz. Dünyasını, fazla şeylerini bırakmaya alışıncaya kadar hâl değiştirmesi devam eder. Hakk’a tam bir rağbet sahibi oluncaya kadar muayyen bir hâl gösteremez. Dünyalık şeyleri aldığı zaman, Hakk’a karşı huzuru bozulmazsa hâlinde yerleşir ve aklı tam olur. Halkla müşterek olan aklını o zaman kullanır. Daha fazlasını da Mevlâ’sı verir.
| Abdülkādir-i Geylânî (k.s.)
Nefsini manen ölü gör. Kendini ve halkı var bilme. Göreceksin ki, Hak’la arandaki bütün karanlık perdeler kalkmış.
YanıtlaSil“Ölmek nasıl olur?” diyene şöyle derim: Nefse uymayı yık, kötü işleri yok et. Hakk’ın emirleri varken halkın buyruğuna koşma. Sebepler sana yüklenmesin. Mevlâ’dan gayri her şeyden ümitsiz ol. Kullar Hakk’ın ortağı olmasın. Hak’tan başkasından bir şey umma, bekleme, arama. Her işin Allah rızası için olsun. O’nun rızası önünde başka nimetleri bekleme. O’nun yaptığı işlere razı ol. Hükmü önünde sessiz ol. Bunları yaparsan ölmüş sayılırsın. Bilirsen, asıl dirilik budur.
| Abdülkādir-i Geylânî